Toplumsal normların ve beklentilerin insan hayatındaki etkisi yüzyıllardır tartışma konusu olmuştur. Özellikle bireylerin kendilerini ifade etme biçimleri, giyimleri, davranışları ve sosyal ilişkileri üzerinde büyük bir etkisi vardır. Bu bağlamda, toplumsal onay aramak, insan doğasının en derin katmanlarından birini oluşturur. Onay arayışı, bireyin sosyal ortamda nasıl algılandığını yönetme çabasında, hem bireysel hem de kolektif davranışları şekillendirir. Peki, toplumsal onay aramanın arka planında yatan sebepler nelerdir? Ve bu arayış, bireylerin ruhsal sağlığına nasıl yansır?
İnsanlar, tarih boyunca sosyal varlıklar olarak var olmuşlardır. Toplumsal bir varlık olarak, bireylerin diğer insanlarla iletişim kurma ve etkileşimde bulunma ihtiyacı, temel yaşam becerilerinden biridir. Bu bağlamda, toplumsal onay arayışı, bireylerin yapısal ihtiyaçlarının bir yansımasıdır. Freud'un psikanalitik teorisinde tanımlanan 'benlik', bireyin kendi özünü başkalarına kabul ettirme çabasını temsil ederken, sosyal psikologlar bu durumu 'sosyal onay' kavramıyla açıklamaktadır.
Bireyler, toplumun normlarına ve beklentilerine uygun davranarak, sosyal gruplarında kabul görmeyi hedefler. Bu durum, çocukluk döneminden itibaren öğrenilen sosyal kuralların bir sonucudur. Örneğin, bir çocuğun arkadaşları tarafından kabul görme isteği, onun davranışlarını biçimlendirir. Aynı şekilde, yetişkinlik döneminde de çeşitli etkenler, insanların onay arayışlarını sürdürmelerine neden olur. Bu etkenlerden bazıları aile yapısı, sosyoekonomik durum, eğitim seviyesi ve kültürel faktörlerdir. Her birey, toplumsal ilişkilerini yürütürken, bu faktörlerin etkisi altında kalır ve bu durum, onların onay arama biçimlerine yön verir.
Toplumsal onay arayışı, bireylerin ruhsal sağlığı üzerinde derin etkiler bırakabilir. Onay arayışının olumlu bir sonucu, bireylerin sosyal becerilerini geliştirmesi ve sağlıklı sosyal ilişkiler kurmasıdır. Ancak gereğinden fazla onay arayışı, anksiyete, düşük özsaygı ve tatminsizlik gibi duygusal sorunlara yol açabilir. Özellikle sosyal medyanın etkisiyle bireylerin kendilerini sürekli olarak başkalarıyla karşılaştırması, ruhsal sağlığı tehdit eden önemli bir faktör olmuştur.
Birçok birey, sosyal medyada paylaştığı içeriklerin beğenilmesi ve olumlu geri dönüşler alması adına kendilerini baskı altında hisseder. Bu durum, bireylerin psikolojik durumlarını olumsuz etkileyerek kaygı düzeylerini artırabilir. Sürekli bir onay arayışı içinde olan bireyler, çevresindeki insanlardan aldıkları geri bildirimlere fazla bağımlı hale gelirler. Bu bağımlılık, kişilerin kendi içsel tatminlerini bulmalarını zorlaştırır, dolayısıyla ruhsal sağlıklarına zarar verir.
Öte yandan, toplumsal onay arayışı, bireylere güçlü bir sosyalleşme aracı sunarken, aynı zamanda onların özgüvenlerini zedeleyebilecek bir risk faktörüdür. Bireyler, sosyal grupta kabul görebilmek için kendi değer yargılarını sorgulamaya başlayabilirler. Bu durum, bireylerin authentic (özgün) kimlikten uzaklaşmasına neden olurken, zamanla özsaygılarının kaybına da yol açabilir. Kişiler, toplumun beklentilerine göre şekillenmeye başladıkça, içsel benlikleri zayıflar ve bu da toplumsal ilişkilerde boşluk hissetmelerine sebep olur.
Sonuç olarak, içimizdeki toplumun sesleri, bireylerin sosyal etkileşimlerinin temel bir boyutunu temsil eder. Toplumsal onay arayışı, insanları sosyal yaşamın bağlamına entegre ederken, bunun yanı sıra duygusal ve psikolojik zorlukları da beraberinde getirir. Bireylerin toplumsal normlarla başa çıkabilme becerileri ve kendi benliklerini korumaları, ruhsal sağlıklarının sürdürülebilirliği için büyük önem taşır. Bu nedenle, toplumsal onay arayışının farkında olmak ve bunu sağlıklı bir şekilde yönetebilmek, bireylerin sosyal yaşamlarında kaliteli ilişkiler kurmalarının önünü açacaktır.
Günümüzde, özellikle genç bireylerin toplumsal onay arayışı içinde kaybolmaları ve bunun sonuçları üzerine düşünmek, hem bireysel hem de toplumsal bir sorumluluk haline gelmiştir. Toplum olarak, bireylerin kendilerini ifade edebileceği, özgün kimliklerini bulacakları ve destek bulacakları bir ortam yaratmak, toplumsal sağlığın artırılmasına ve bireysel mutluluğun sağlanmasına önemli katkılar sağlayacaktır.