Son günlerde sosyal medya platformlarında dolaşan ve kalpleri burkan bir video, kadın cinayetlerinin yarattığı derin yaralara bir kez daha ışık tuttu. Sena, kendisi gibi birçok kadının hayatını tehdit eden bir soruna dikkat çekmek amacıyla bir video paylaşarak, "Kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum!" dedi. Bu sözler, yalnızca bir bireyin çığlığı değil, birçok kadının hissettiklerinin ve yaşadıklarının bir yansımasıydı.
Sena'nın paylaşımı, genç bir kadının hayata tutunma çabasını ve sosyo-kültürel baskılara karşı verdiği mücadeleyi gözler önüne seriyor. Türkiye’de, son yıllarda artan kadın cinayetleri ve şiddet olayları, tüm toplumda büyük bir tehdit oluşturmaya devam ediyor. Her gün, farklı şehirlerden gelen kadın cinayeti haberleri, toplumda derin bir üzüntü ve öfke yaratıyor. Ancak bu tarz olayların istatistiklerle sınırlı kalması, gerçek insan hikayelerini unutturmamalı. Sena'nın tutkulu çağrısı, bu sorunların sadece sayılardan ibaret olmadığını, her birinin ardında bir yaşam, hayallar ve geleceğin yattığını hatırlatıyor.
Video, hızlı bir şekilde sosyal medyada yayıldı; kullanıcılar, Sena'nın mesajını kendi platformlarında paylaşarak, daha geniş kitlelere ulaşmasına yardımcı oldular. Bununla beraber, #SenaİçinAdalet gibi hashtag’ler altında birleşen topluluklar, kadına yönelik şiddetle mücadele etmek ve mağdurların sesini duyurmak adına harekete geçtiler. Bu tür sosyal medya kampanyaları, her bireyin sesinin bir güce dönüşebileceğini gösteriyor. Bugün, yüzlerce kadın, Sena'nın cesaretinden ilham alarak kendi hikayelerini paylaşmaya başladılar. Her biri, farklı bir cesaret öyküsü fakat ortak bir tema: "Bu cinayetlerle anılmak istemiyoruz."
Artık çok geç olmadan, toplum olarak bu ciddi meseleyi ele almak ve kadınların hayatlarını tehlikeye atan yapısal sorunları çözmek zorundayız. Uygulanan yasalar, kadınları korumakta ne kadar etkili? Ya da gerçekten toplumsal cinsiyet eşitliği sağlanıyor mu? Her bir kadının yaşamı değerlidir ve kimse, onları cinsiyetleri nedeniyle potansiyel bir kurban olarak görmek zorunda değildir. Sena'nın çığlığı, her birimizi harekete geçmeye ve bu durumu değiştirmek için birlikte mücadele etmeye çağırıyor.
Bu tür olayların üstünde durmak ve toplumsal bilinci artırmak, yalnızca bireysel bir sorumluluk değil, aynı zamanda kolektif bir görevdir. Her kadın, hayatını sürdürebilmek için güvenli bir ortamda yaşama hakkına sahiptir. Sena gibi kadınların yaşadığı zorlukları duyup, anlamalısınız. Bu meselede sessiz kalmak, haksızlıkların ve kadın cinayetlerinin artmasına neden olacaktır. Sonuç olarak, Sena'nın çağrısını ciddiye almalıyız. "Kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum!" diyen her ses, beraberinde bir değişim rüzgarı getirebilir. Bu rüzgarı daha da güçlendirmek için hep birlikte mücadele etmeliyiz.
Unutulmamalıdır ki, kadınlar hayatın her alanında var olan, cesur ve güçlü bireylerdir. Onlar, hayatta kalma ve var olma mücadelesi verirken, bizlerin de onlara destek olma görevi vardır. Bu nedenle, Sena'nın mesajını sadece dinlemekle kalmayıp, aksiyona geçerek, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın hakları konusunda daha fazla ses yükseltmeliyiz. Her kadın, Sena gibi kendi hikayesini yazma hakkına sahiptir ve bu hakkın savunucusu olmak da, hepimizin sorumluluğudur. Kadınlarımızı korumalı, onlara destek olmalı ve onların bu dünyada özgürce yaşama haklarını teslim etmeliyiz.